Hayat onun için kolay birşey değildi. Kimi kolaylıkları vardı fakat zorluklar hep onu buluyordu. Şimdide kazandığı okula gidemeyecekti. Yıllardır hayalini kuduğu o okul onu bekliyordu fakat ailesi yüzünden gidemeyecekti.
.......
Rüyasında kabus görerek uyanmıştı Zoé. Kabus tabii kide Cerald ile ilgiliydi. Her zaman gördüğü gibi...
Cerald bu sefer bir arabanın az ilerisinde üstü kanlar içinde yatıyordu. Elindeki telefonun tuşlarına basıyordu. Her bir basışta bir inleyiş izliyordu onu. Zoé ise her bir seste kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Sonra sesini duydu Cerald'ın. Zoé diye sayıklıyor gibiydi... Ama neden telefona sayıklasın ki? Telefonda Zoé ile konuşuyordu büyük bir ihtimalle. Ve birden o son... Araba patlamıştı... Cerald son nefesinde Zoé'nin ismini anmıştı. İşte Zoé'yi belkide rüya bile olsa en çok parçalayan bu olmuştu.
Zoé gözlerinin kapaklarının normal boyutunu büyüterek açmıştı gözlerini. Artık uyanmıştı. Korkmuştu... Cerald'ı kanlar içinde yerde görmek onu ürkütmüştü. Yataktan kalkıp ağır adımlarla banyonun olduğu bölüme doğru ilerledi. Bu rüyadan sonra pekte iyi sayılmazdı. Günü her zamanki gibi berbat geçecekti kesin.
Banyoya girdiğinde ilk önce elini ve yüzünü yıkamak için aynanın karşısına geçti fakat yansımasında gözlerinin şiştiğini, yüzünün çok solgun bir hâl aldığını görmüştü. Hayretler içinde kendine bakıyordu. Sanki aynada ki yansıma o değildi de bir başkasıymış gibi yabancı duruyordu gözüne. *Kesinlikle duşa ihtiyacım var!* diye düşündü kendi kendine.
Duşa girmek için küvetin suyunu açtı. Üstünü çıkardıktan sonra tokasını da sarı saçlarından ayırıp küvetin başına koydu. Küvete ayağını ilk değdirdiğinde Zoé'de ürperme hissi uyandırmıştı. Ardından suya alışınca diğer ayağınıda küvete koydu ve küvetin içinde boylu boyunca uzandı. Küvetin içinde uzanmış suya bakıyordu. Yukarıda asılı olan avizenin loş ışığı Zoé her suyu oynattığında, güneş ışığında ki kristal parçaları gibi; su da kristal bir zemin üzerindeymiş gibi parlıyordu. Küvetten çıktığında hemen yanındaki askıda asılı olan deniz mavisi bornozu üstüne geçirdi. Sarı saçlarını havlu ile kuruladıktan sonra altına dar paça eşofmanlarından birini, üstüne de kırmızı sweet-shirt'ünü giydi. Ardından saçını tamamen kurutmadan önce biraz daha hâlsizliğini gidermek için yatağının üztüne uzandı. Yatağında uzanırken düşünüyordu. Sadece Cerald ve gideceği okulu düşünüyordu. Düşüncelerini annesinin aşağıdan gelen sesi böldü.
"Zoé... Aşağıya gelebilir misin?" Zoé "of"layarak aşağıya inmek için gıcırdayan merdivenlerin ilk basamağına bastı. Yavaş yavaş ilerliyordu çünkü aşağıda olacak konuları biliyordu. Her zamanki gibi okuluna gitmemesini, burada olan bir okula gitmesi gerektiğini söyleyeceklerdi. Aşağıya indiğinde sofrada Cerald'ın da bulunduğunu görünce kan yanaklarına doğru hareket etmeye başlamıştı. Üstünde eşofman ve bir sweet-shirth vardı. Yani bir nevi pijamalarlaydı.
"Efendim anne." dedi sert bir sesle. Sert takınıyordu çünkü Cerald'da onun gitmemesi gerektiğini düşünüyordu. "Okul ile ilgiliyse, oraya gideceğim." Cerald hemen söze karıştı.
"Ahh.. Hayır Zoé lütfen bunu daha önce konuşmuştuk." Annesi elindeki çaydanlığı masanın üstüne koyduktan sonra söze karıştı.
"Çocuklar, çocuklar. Sakin. Evet Zoé iyicene düşündük ve bu okula gidebileceğine karar verdik." Annesi bunu söylerken istemeyerekte olsa gülüyordu. Zoé sevinç çığlıkları atmaya başladı. Ardından Cerald'ın boynuna sarıldı. Cerald bu durumdan pek mutlu gibi durmuyordu. Annesi mutfaktan salona doğru geçti. Zoé'de biraz sakinleştikten sonra masaya oturdu ve mutlu bir şekilde kahvaltısını yapmaya başladı. Ama ters giden birşey vardı. Cerald gülmüyordu.
"Bir sorun mu var aşkım?" Zoé teş kaşını kaldırmış Cerald'a bakıyordu.
"Evet Zoé sorun var. O da senin gitmen Zoé. Benden uzaklaşman."
"Ne yani ben şuan mutluyum ve senin bu durumda mutlu olman gerekmiyormu Cerald?" Cerald Zoé'nin elini tutarak konuşmasına devam etti.
"Gerekiyor aşkım ama..." Zoé, Cerald'ın sözünü böldü.
"Ama ne Cerald? Ama ne?" Cerald gözlerini yere sabitlemişti. Üzgün bir şekilde bir şeyler mırıldanıyordu. Zoé bunları duymakta güçlük çekmişti.
"Ama... Ben gidemiyorum Zoé." Zoé affallamıştı. Bu Zoé'de şok etkisi yaratmıştı.
"Ama Cerald. Hani ikimiz?"
"İkimiz diye birşey yok Zoé! Sen gidiceksin ve ben kalıcam. Ve herşey bitecek Zoé. Herşey bitsin istiyorum..." Cerald bu sözleri söylerken içinde üzüntü vardı ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Yoksa Zoé ondan ayrılmazdı.
"Hayır.. Cerald hayır... Tüm bunları dememiş ol lütfen!" Zoé ağlamaya başlamıştı. Yaşlar bu sefer gözlerinden çok hızlı akıyordu.
"Bitti Zoé. Bitti!..." Cerald arabasının anahtarını aldı ve bahçe kapısından yola gitti. Zoé bahçe kapısının oraya kadar geldi. Ağlamasına mani olamıyordu. Cerald'ı son kez izledi. Arabaya binişini... Cerald çok hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdı ve gitti...
"Hayırrrrrrrrrrrr...!" Zoé olduğu yere yığılmıştı. Ardından hüzünü öfkesine karıştı ve koşa koşa merdivenleri çıktı. Yatağına kendini attı ve gözyaşlarını bu kez daha hızlı akması için serbest bıraktı.
......
Yatağda uzanmış sarı saçlarıyla oynarken komidinin üzerindeki telefon titremeye başlamıştı. Elini bir kaç kez komidinde gezindirdikten sonra telefonunu bulmuştu. Telefonun ekranına baktığında arayanın Cerald olduğunu gördü. Konuşmak istemiyordu. Aslında şuanda kimse ile konuşmak istemiyordu. Ama telefon öylesine ısrarlı çalıyordu ki açmamak elde değildi. Zoé telefonu açtığında boğuk bir sesle konuşuyordu.
"Efendim Cerald? Yine ne oldu?"
"Seni hep sevdim Zoé, hepte seveceğim. Her ne olursa olsun istediğin yere git sen sevmesende ben seveceğim." Cerald'ın sesi ağlamaklı geliyordu. Zoé şaşırmıştı.
"Cerald sen... Sen iyi misin? Neden ağlıyorsun?" Zoé korkmaya başlamıştı. Şaşkınlık, korku ve hüzün birleşmişti sanki şimdi Zoé'nın aklında.
"Zoé sadece seni sevdiğimi bil. Ve beni sakın unutma lütfen. Bunu benim için..." Cerald'ın sesi iyice kısılmaya başlayıp, yok olmuştu. Zoé birden tam kalbinin üstündeki kelebeğin artık kanatlarını çırpmadığını fark etmişti. Yüreği yanmaya, gözleri dolmaya başlamıştı.
"Cerald..Seni...Cerald...!" Tam bu sırada bir patlama sesi duyd telefonda Zoé. Bu ses tıpkı rüyasında ki ses gibiydi...
Zoé artık ağlıyordu. Birden elindeki telefonu duvara fırlattı. Çığlık atmaya başladı. İçindeki acı canını çok yakıyordu. *Nedenn? Neden ben neden? Tüm istediklerim tersine oluyor, tüm sevdiklerim benden uzaklaşıyor... Nedennn?* düşüncelerinde bile acı ile kıvranıyordu. Onu bulmalıydı. Ne olduğunu öğrenmeli ve ne olmuşsa kendini ona affettirip yeniden onunla olmalıydı... Ölümü bile olmuş ise o da ölebilirdi...