Yıllar önce yaşadığı yere, uzun zaman sonra ilk kez adımını atacaktı Anita. Yaşadığı eski köşk… Gitmediği, daha doğrusu gitmeye cesaret edemediği o yere gidecekti. Eskiden Paris’te Mugglelar’a harabe gibi görünen o muhteşem köşkte yaşıyordu. Büyücü dünyasında ki kişilere büyüleyici bir yer gibi gözükürdü orası. Artık cisimlenmek için hazırdı. Etrafını son kez süzdükten sonra cisimlendi oraya. Köşkün bahçesinin kapısında buldu kendisini. Demir kapı pas tutmuştu. İşaret parmağıyla dokundu kapıya. O anda göğsünün ortasına ok gibi bir sancı girmişti. Soğuk mavi gözleri hüzün doldu bir anda. Kan kırmızısı saçlarını geriye doğru savurdu. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefesi yavaş yavaş ciğerlerinden dışarıya çıkmasına izin verdi. Tüm cesaretini toplayıp anılarının olduğu o eve girecekti sonunda. Ağır adımlarla bahçe kapısından içeriye doğru yürümeye başladı. Suratında buruk bir tebessümle süzüyordu her yeri. Bahçesinde bulunan solmuş çimlere, çiçeklere baktı. Ailesinin ölmesiyle birlikte bu köşkte ölmüştü. Gözlerini kırpıştırıp etrafı tekrardan süzdü ve eskiden ablasıyla oyun oynadıkları çınar ağacını gördü. Yerli yerinde duruyordu ağaç. Hüzünle, sanırım bir tek o değişmemiş. Diye geçirdi içinden. Ağacın yanına doğru yürürken içinin ürperdiğini hissetti. Hava git gide soğuyor, rüzgâr şiddetleniyordu. Anita bunu umursamadan yaklaştı anılarının bulunduğu yaşlı çınar ağacına. Ağacın yüzeyindeki girintili çıkıntılı yerlere dokundu. Gülümsedi kendi kendine. Anıları canlanıyordu gözünün önünde. Bu ağacın altında oturur kitap okurdu. Bu bahçede geçirirdi tüm zamanını. Boğazında bir şeylerin düğüm düğüm olduğunu hissetti. Ağlamasına ramak kalmıştı. Ama ağlamayacaktı. Tekrar derin bir nefes alıp kendine geldi.
Muggle doğumlu bir arkadaşından aldığı sigara paketini cebinden çıkarttı. Daha öncede içmişti bunu. Bunu içmek kendisini iyi hissettiriyordu. Narin parmaklarınla kavradı paketteki sigarayı. Yavaşça çekti paketteki öbür sigaralara zarar vermek istemezcesine. Titreyen elleriyle soğuktan kurumuş dudaklarına götürdü ve diğer eliyle çıkardığı çakmakla yaktı sigarasını. Sindire sindire çekti bütün dumanı içine. Gözlerini kapattı ve üfledi tekrardan. Çekti, üfledi. Hırçınca esen rüzgâr üflediği dumanı alıp götürüyordu uzaklara. Sigaranın külleri uçuşuyordu etrafta. Dışarıda şiddetli rüzgâr varken sigara içmeyi sevmezdi Anita. Kaba bir hareketle daha bitirmediği sigarasını yere atıp ezdi. Köşke baktı tekrardan. Artık içeriye girmeye hazır hissediyordu kendisini. Kendinden emin adımlarla yürümeye başladı. Kapının önüne geldiğinde kapının açık olduğunu fark etti. Şaşırmıştı buna. Kim bu eve girmiş olabilirdi ki diye düşündü bir an, ama sonra bunu düşünmekten vazgeçip daldı içeriye.
Ağır adımlarla yürürken topuklu ayakkabısının çıkardığı sesler köşkün içinde yankılanıyordu. Salona doğru geldi. Hiçbir şey değişmemişti. Her şey olduğu gibi duruyordu. Tek fark tozlu ve pisti. Yemek masasına baktığında birlikte yaşadıkları mutlu anılar canlandı tekrar gözünün önünde. İçi burkuldu. Bunun böyle olması gereksizdi. Aptal Ölüm Yiyenler olmasaydı. Ailesini kaybetmeyecekti Anita. Salonda daha fazla durmaya dayanamayarak ahşap merdivenlerden çıkmaya karar verdi. Odasına gidecekti. Eski aile resimlerine bakacaktı. Beklide burayı terk ettiğinde onları da yanında götürürdü. Ağır adımlarla merdivenleri çıktıktan sonra odasına girdi. Kirlenmiş yatak örtüsüne, Yerde duran tüylü halısına, Posterlerle süslenmiş olan duvarlarına baktı. O zamanlar gıcır gıcır olan yeni aldığı giysi dolabı. Eski püskü bir şey haline gelmişti. Burada kimse bulunmadığı halde dolabının eskimesi onu şaşırtmıştı. Bu düşünce aklından geçer geçmez dona kalmıştı. Köşke girdiğinde kapı açıktı. O anda kafasına dank etti. Biri buraya yerleşmişti. Yemek masasının üstündeki bardak gözünün önüne geldi. Salondayken bunu pek önemsememişti ama. Eve göre bardak fazla tozsuzdu. Hatta toz yoktu. Bu burada birisinin olduğuna kesin kanıttı. Burada uyuyacak o kişinin eve gelmesini bekleyecek sonrada onu yakalayacaktı.
Titiz biri olarak yatağının kirli olmasını umursamadan üstüne oturdu. Sessizliğe kulak kabarttı. Birinin geleceğinden kesinlikle emindi. Cübbesinin cebinden asasını çıkarttı ve sıkı sıkı tuttu asasını. Her ihtimale karşı hazırlıklı olmalıydı. Kiminle karşılaşacağını bilmiyordu. Çok geçmeden kapının gıcırdadığını duydu. Küçükken gıcırdadığı için lanet okuduğu kapının gıcırdamasına hiç bu kadar sevinmemişti. Sessizce ağaya kalktı ve odasının kapısına doğru yöneldi. Gelen sesleri dinliyordu. Odanın dışına doğru bir adım attı. Onu görmek istiyordu bu işini biraz daha kolaylaştırabilirdi. Merdivenlere doğru kafasını uzattı ama hala göremiyordu o kişiyi. Arkasından gelen sert ve çekici bir sesle irkildi.
“Beni mi arıyorsun ufaklık.”
Anita keskin bir dönüşle sesin geldiği yöne doğru döndü. Kim olduğunu anladığında donakalmıştı. Ailesini katleden kişiyle karşı karşıya gelmişti. Lanet olası Ölüm Yiyen. Anita’nın afallamış bakışlarını gördüğünde, sinsice gülümsüyordu. Belki ki, bu durumdan haz almıştı. Anita içinde ki öfkenin yavaşça yükseldiğini fark etti. Damarlarında dolaşan intikam arzusunu derinden hissediyordu. Karşısında narsisçe sırıtan ölüm yiyene doğru doğrulttu asasını. “Sen!” diye haykırdı. Ölüm yiyen narsisçe sırıtmaya devam ediyordu hala. Bu durum Anita’nın öfkesinin daha yakıcı olmasını sağlıyordu. Birazdan ona saldıracak kafasını gövdesinden ayıracaktı. Hiçbir şey ama umurunda değildi. Ailesini öldürdüğü için ondan alacağı intikam duygusu ona haz veriyor, daha fazla cesaretlenmesini sağlıyordu. Ölüm Yiyen alayla dudak büktü. Onunla eğleniyor gibiydi.
“Buraya geleceğini biliyordum Qureshi. Ne o peşini bırakacağımı mı sandın yoksa?”
Attığı pis kahkaha Anita’nın kanını dondurmuştu. Karşındaki iğrenç heriften korkmaya başlamıştı. Ailesini katleden bu adam Anita’nın canına okurdu. Elleri titremeye başlamıştı. Kendini hiç olmadığı kadar zayıf hissediyordu.“Ex-expelliarmus.” dedi sessizce. Sesinin titremesini duyunca Ölüm Yiyen, kahkahalara boğulmuştu. Büyü, ona etki etmemişti. Ölüm Yiyen Anita’yı çaresiz bir zavallı olarak gördüğü kesindi. Haklıydı da. Ufak bir asasız bırakma büyüsünü bile yapamamıştı, korkudan. Vücudu sarsılıyor, ayaklarından yukarıya doğru yükselen karıncalanma bütün vücudunu sarıyordu. Kalbi yerinden fırlayacakmışçasına çarpıyordu. Fiziksel olarak Anita’dan güçlü olduğu belliydi. Karşısındaki Ölüm Yiyen alayla ona bakıyordu. Anita içindeki intikam duygusu ve öfkenin korkusundan daha baskın geldiğini hissetti. Ölüm Yiyen’e ateş saçan gözlerle baktı ve kendinden emin bir ifadeyle ona doğru adım attı.
“Reducto!” asanın ucundan çıkan ışık Ölüm Yiyen’in göğsüne çarptı ve Ölüm Yiyen yatak odasının camından fırladı. Yaşaması neredeyse imkânsızdı bu durumda. Yaptığı şeyden haz duymakla birlikte ufak bir pişmanlık duygusu sarmıştı ruhunu. Ama yapacak bir şey yoktu. Yatağına oturdu tekrardan derin derin nefes aldı. Bu yaşananları atması kolay değildi. Bir yanı hak etti o senin aileni katletti derken, öbür tarafı vicdan azabı çekiyordu. Şimdi buradan kalkacak ve bir daha asla buraya gelmeyecekti. Bitkin bir halde indi merdivenlerden. Gıcırdayan ağır kapıyı yavaşça açtı ve her şey saniyeler içinde oldu. Ona gelmekte olan yeşil ışığı fark etmedi Anita. Korkmasına bile fırsat kalmadan aşağıda sinsice bekleyen başka bir Ölüm Yiyen ona öldüren lanet yapmıştı.[b]